Ana Sayfa/Sirküler/2019/Mart/Teknik iflastan kurtulmak amacıyla “zarar telafi fonu” adı altında ana şirket tarafından para transferinde bulunulmasının ekonomik ve ticari icaplara uymadığı, ana şirkete verilen hizmet karşılığı olduğu sonucuna varılan tutarın kurum kazancına ilave edilmesi gerektiğine ilişkin Danıştay Kararı

Teknik iflastan kurtulmak amacıyla “zarar telafi fonu” adı altında ana şirket tarafından para transferinde bulunulmasının ekonomik ve ticari icaplara uymadığı, ana şirkete verilen hizmet karşılığı olduğu sonucuna varılan tutarın kurum kazancına ilave edilmesi gerektiğine ilişkin Danıştay Kararı

Özet: Teknik iflastan kurtulmak amacıyla zarar telafi fonu adı altında para transferinde bulunulmasının ekonomik ve ticari icaplara uygun olmadığı dikkate alındığında, davacı şirkete ana şirket tarafından gönderilen ve kurum kazancına dahil edilmeksizin sermaye hesaplarına kaydedilen tutarın davacının ana şirkete verdiği hizmetin karşılığı olduğu ve bu nedenle söz konusu tutarların kurum kazancına ilave edilmesi gerektiği sonucuna varıldığından yapılan tarhiyatlarda hukuka aykırılık bulunmadığına ilişkin Danıştay 3.Dairesinin 14.12.2017 tarih ve E. 2016/3630, K. 2017/9305 sayılı kararı hakkında.

Danıştay 3. Dairesi’nin 14.12.2017 tarih ve E.2016/3630, K.2017/9305 sayılı kararına ilişkin özet aşağıda bilgilerinize sunulmaktadır.

Davacı şirket adına, % 99,60 oranında ortağı olan yurt dışında mukim ana firma tarafından “zarar telafi fonu” adı altında gönderilen tutarlar ile daha sonra sermayeye ilave edilen “sermaye avansları”nın kurum kazancına eklenmesi gerektiği ve bu nedenle haksız kurumlar vergisi iadesi aldığı yolundaki tespitleri içeren vergi inceleme uyarınca re’sen salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergileri ile salınan vergi ziyaı cezalı geçici verginin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır.

Vergi Mahkemesinin gerçekleştirdiği inceleme sonucunda,

  • Davacı şirketin ithalatçı bir yapıda olmadığı ve esasen ortağı konumunda olan ana firmanın sahip olduğu bazı markalara ait ürünlerin Türkiye’de pazarlanması ve perakende satışını yaptığı,
  • Davacı şirketin, perakende mağazacılık sektöründeki rakip firmalarla rekabet edebilme ve Türkiye pazarında tutunma amacıyla 2006 ve 2007 yıllarında agresif büyüme kararı alarak pazarlama, satış, dağıtım giderlerine katlanarak zarar ettiği,
  • Ana firma tarafından gönderilen uyuşmazlık konusu paraların gönderilmemesi halinde dava konusu uyuşmazlık döneminde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 324. maddesi hükmünün uygulanacağı hususunda tartışma bulunmaması karşısında “zarar telafi fonu” bedellerinin ve daha sonra sermayeye ilave edilmiş olan sermaye avanslarının davacı şirket açısından gelir olarak kabulüne olanak bulunmadığı,

gerekçeleri ile cezalı tarhiyatın kaldırılması yönünde hüküm tesis etmiştir. Davalı İdare tarafından anılan kararın bozulması talebi ile temyiz yoluna başvurulmuştur.

Davalının temyiz istemini inceleyen Danıştay 3.Dairesi 14.12.2017 tarih ve E.2016/3630, K.2017/9305 sayılı kararıyla,

  • 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (“VUK”) 3. maddesinin (b) fıkrası uyarınca vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu,
  • Aynı kanunun 30. Maddesinin 4 numaralı bendinde vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması dolayısıyla ihticaca salih bulunmaması halinin re’sen tarh sebebi olarak görüldüğüne ilişkin hüküm,
  • Aynı kanunun 134. Maddesinde vergi incelemesindeki maksadın ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunun araştırılması, saptanması ve sağlanması olduğuna ilişkin hüküm,
  • 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (“KVK”) 1.maddesinde sermaye şirketlerinin kazançlarının kurumlar vergisine tabi olduğuna ilişkin hüküm,
  • KVK’nın 6. maddesinde kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanacağına ilişkin hüküm,
  • Anılan safi kurum kazancının tespitinde 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun (“GVK”) ticari kazanca ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,
  • GVK’nın 37. Maddesi uyarınca her türlü ticari ve sınai faaliyetten doğan kazancın ticari kazanç olduğu,
  • Ticari faaliyetleri nedeniyle iflasını gerektirecek derecede kötüleşen davacı şirkete, iflas etmemesi için bu süre boyunca devamlı olarak teknik iflastan kurtulmak amacıyla zarar telafi fonu adı altında para transferinde bulunulmasının ekonomik ve ticari icaplara uygun olmadığı,
  • Davacı şirkete ana şirket tarafından gönderilen ve kurum kazancına dâhil edilmeksizin sermaye hesaplarına kaydedilen tutarın davacının ana şirkete verdiği hizmetin karşılığı olduğu,
  • Söz konusu tutarların kurum kazancına ilave edilmesi gerektiği

gerekçeleri ile yapılan tarhiyatlarda hukuka aykırılık bulunmadığından bahisle temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına, oyçokluğuyla karar vermiştir.

Saygılarımızla,

ksavukatlik 2020-02-11T20:21:19+00:00